Peyami Safa’dan Matmazel Noraliya’nın Koltuğu

Bu yazımızda, Peyami Safa’nın Matmazel Noraliya’nın Koltuğu adlı kitabındaki mekân kavramını ele alacağız. Peyami Safa‘nın evinden nasıl çıktığını hep merak etmişimdir. Sokağına göz gezdirişini, bir yerlerde oturup bir şeyler karalayışını.. Ufak bedeninin mücadele ettiği hastalığı yenip yıllar sonra eve nasıl zaferle döndüğünü… Merak etmişimdir henüz çocuk denebilecek bir yaşta ilk roman denemesini yazarkenki heyecanını, belki neşeyle kendini sokağa atışını…


Yazan: Betül Taşcı

Mekân, edebiyatın vazgeçilmez bir parçasıdır. Anlatılmak istenen konu nasıl ki karakerlerin iç dünyaları, isimleri, tasvirlerde kullanılan renkler ve daha fazlası ile destekleniyorsa mekan da, ki bunu ev özelinde değerlendireceğiz, bu doğrultuda önemli bir işleve sahiptir. Matmazel Noraliya’nın Koltuğu ile edebiyatımıza anlatıcı bakımından yeni bir teknik getiren Peyami Safa (”O” anlatıcı kullanılmasına karşın birçok bilgiyi Ferit’in ağzından öğreniriz) adeta romanın ana karakteri Ferit’i ”kurtarmak için” bu romanı yazar.* Ferit gibi gerek dünyanın (2. Dünya Harbi dönemidir) gerek kendi iç alemindeki buhranın ağırlığıyla ezilen sayısız ferdin vaveylasını duyarız romanda. Bütün bu karanlık havayı ilk bölümde daha da karartan, ikinci bölümde ise yine felaha ulaştırmaya vesilen olan şeyin ”ev” motifi olduğunu görürüz. ”Mekân ögesi, romanda ‘dekoratif’ bir çerçeveyi oluşturmakla kalmaz, genel yapıyı da yönlendirir.”**

Bu noktada karşımıza iki tip ev çıkar; ilki Ferit’in Beyoğlu’ndaki köhne, karanlık, kâbuslara sebep olan pansiyonu, diğeri ise gönüle ferahlık salan, temiz, iç açıcı, aile sıcaklığını hissettiren Ada’daki pansiyonudur. Bu pansiyonun da geçmişi muntazam derecede aydınlık değildir ama burada yaşamış olan Matmazel Noraliya’nın tekamül süreci, evin şimdiki haline Ferit üzerinden olumlu bir şekilde yansır. Kısaca Ferit’in kendisini bulmasına vesile olan bu mekândır.


Beyoğlu’ndaki pansiyona aslında bu hali kazandıran, ”harap” ve ”karışık” yapısından çok insan manzarasıdır. Çünkü burada kalan insanların hemen çoğu, ya ruhen yahut bedenen arızalıdır.*** İnsan-mekân ilişkisi de burada tekrar ortaya çıkar. Edebiyatımızın kazandığı en güzel romanlardan biri bu iki mekân aracılığıyla bir gencin ruh dünyasında evin, yaşanılan yerin ne kadar büyük tesirleri olduğunu gösterir. Nedir bu ruhu etkileyen, kişide değişikliğe sebep olan evin büyüsü?

İsimsiz

Uzak anlamıyla aile manasını da taşıyan ev için, insanın sığınağıdır demek yanlış olmayacaktır. Ev, insanı dünyaya geldiği andan itibaren koruyan, yetiştiren, hayatı çeşitli yönleriyle tatbik eden yegâne mekândır. Tüm bunların yanında mahrem mekânımızdır. Çocukluktan itibaren burada olup bitenlerin, kavgaların, üzüntülerin, endişelerin aile dışında kimseye söylenmemesi öğütlenir. Sır tutmak aile içinde, evde öğrenilir. Dışarıda aradığımız şey her ne ise, temelde sağlıklı bir yuva olmadığı sürece bir taraf eksik kalacaktır. Çünkü bizi biz yapan değerleri dışarıdaki kurumlar ancak bir yere kadar aktarabilir; doğru ile yanlışı, iyi ile kötüyü ve hazları, mutlulukları hayatın daha bir çok zıtlığını evde öğreniriz. Dört duvarla çevrili bir inşaat yapısı olması haricinde, kişinin kendini ‘kendi olarak’ var edebildiği nadide yerlerden biridir burası.

Hangimiz, nereye kadar evin içinde rol yapabiliriz? Bir lokanta gibi başka bir lokantaya tercih edilemeyen, sohbetin bittiği yerde arkadaşlarla vedalaşır gibi ayrılamadığımız, kendimizle ve aile ile baş başa kaldığımız küçük bir sığınaktır ev. Peyami Safa, Ferit’i ailesinden çeşitli yollarla kopmuş bir genç olarak belki de bu yüzden kurgulamıştır. Yuvadan düşmüş yavru bir kuş misali… İnsan, yuvadan uçmayı öğrenmeden hiç bilmediği bir dünyaya düştüğünde, bu kopuş bazen tahmin edilemeyen sonuçlar doğurur. Belki kanatları kırılmış, darbe almış olarak yaşama devam eder yavru kuş belki de yaşamının sonu olur.

Peyami Safa Satır aralarında aile, ev sıcaklığının veren insan ruhuna olumlu etkilerini ve bunun yokluğunda ortaya çıkacak buhranları ne derecede olabileceğini okura başarıyla hissettirir. Bunu karakteri de okuru da kaybolmuşluk girdabına atarak yapar, bizi de etkileyen bu giriftliktir. Karanlık ve meçhullerle dolu pansiyonda biz de kayboluruz adeta. Sevgimizi, inandıklarımızı sorgulamaya başlarız. Sonra bir soru takılır aklımıza, evini, yani yurdunu kaybetmiş fert, daha ne kadar bilinmezlik burgacında kalabilir?

*Prof. Dr. Mehmet Tekin
** , ***Tekin Mehmet, Romancı Yönüyle Peyami Safa, Ötüken Neşriyat, 2014

Görsel Kaynak: 1

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir